Yükselişin Anahtarları


Tanrı’nın bizim için planı zaferden zafere yürümemizdir.  2. Korintliler 3:18’e göre biz büyürken ve olgunlaşırken; Tanrı bizi yeni görevlere taşıyacak ve bizi değiştirecektir. İlahi yükselişin anahtarları vardır.

Davut, yükselen birisine örnektir. Davut, Yesse’nin en küçük oğluydu ve ailesi için koyunları güdüyordu. Samuel, kral olacak çocuğu aramaya başladığında babası bile onu çağırmadı. Davut hayatı boyunca pek çok ders aldı. Koyunları vahşi hayvanlardan korumayı öğrendi. Çobanlık günlerinde Tanrı’nın huzurunda nasıl durulacağını öğrendi. Zaman içinde, lir çalarak Kral Saul’u yatıştırmak için saraya taşındı. Öfke nöbetleri sırasında krala nasıl davranacağını öğrendi. Golyat, İsraillileri tehdit etmeye başladığında, Davut düşmanın alaylarını dinlemeyi reddetti ve ona meydan okumak için karşısına çıktı. Davut, Golyat’ı 5 çakıl taşıyla ve Tanrı’nın gücüyle yenmişti. Saul onu öldürmeye çalıştığında Davut çöle kaçtı.  Bu vahşi çölde Davut, eline fırsat geçtiğinde dahi karşılık vermeyi reddetti. Sonunda, Davut, Samuel’in söylediği gibi, Kral oldu. Fakat hayatının her mevsiminde  birçok engeli aştı ve Tanrı’da büyüyüp olgunlaştı. Davut Tanrı’ya karşı günah işlese bile, tövbe edip Tanrı’nın yanında durmaya başladı. Tanrı, Davut’a kendi gönlüme göre bir adam dedi. Davut’un hayatından görüyoruz ki, her dönemin üstesinden geldikçe, Tanrı onu bir sonraki döneme terfi ettirdi.

Yükselişin bir diğer anahtarı alçakgönüllülüktür. Yakup 4:10, eğer kendimizi Rab’bin önünde alçaltırsak, bizi yücelteceğini söylüyor. Bu hayatta başarılar elde etsek bile, mütevazi kalmak ve Tanrı’nın bizi yüceltmesine izin vermek önemlidir. Kendimizi yüceltmeye çalışmak faydasızdır. Kendimizi yüceltmek için koşulları değiştirmeyi başarsak bile, bu konumda kalmak için aynı taktikleri kullanmaya devam etmek zorunda kalacağız. Hazır olduğumuzda, Tanrı’nın bizi doğru zamanda yücelteceğine güvenmek önemlidir. Süleymanın Özdeyişleri  3: 5,6 “Rab’be güven bütün yüreğinle, kendi aklına bel bağlama. Yaptığın her işte Rab’bi an, O senin yolunu düze çıkarır.” der.

Yükseliş, Tanrı hazır olduğumuzu söylediğinde gelir. Bize verdiklerini her gün yapmakta sadık oldukça, O bizi dönüştürüp Mesih’in benzerliğinde yapıyor.  İçimizde aradığı bizim Mesih’e olan benzerliğimizdir. Mezmur 1: 1-3, bunu iyi anlatmaktadır. “ Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez, Günahkarların yolunda durmaz, alaycıların arasında oturmaz. Ancak zevkini RAB’bin Yasası’ndan alır ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür. Böylesi akarsu kıyılarına dikilmiş ağaca benzer, meyvesini mevsiminde verir, yaprağı hiç solmaz.Yaptığı her işi başarır. ” Refahımız ve yükselişimiz hayatlarımızı yönetme biçimimize bağlıdır. Yüreklerimiz Rab’bi hoşnut ettiğinde, O bize daha fazla verir. Mezmur 20: 4, “Gönlünce versin sana, bütün tasarılarını gerçekleştirsin!” diyor. O’nun hazırlık sürecinden geçerken yüreklerimiz değişiyor ve yükselişe hazır hale geliyor. Ve O’nu beklerken, gücümüzü yenileme sözü veriyor, öyle ki gelecek dönem için hazır olalım.

Sıkıştırılmış ama Ezilmemiş

Her yönden sıkıştırılmışız, ama ezilmiş değiliz. Şaşırmışız, ama çaresiz değiliz. Kovalanıyoruz, ama terk edilmiş değiliz. Yere yıkılmışız, ama yok olmuş değiliz.İsa’nın yaşamı bedenimizde açıkça görülsün diye İsa’nın ölümünü her an bedenimizde taşıyoruz. 

2. Korintliler 4: 8-10

Hristiyan inanç yolculuğu bir üzümün hayat hikayesine benzetilebilir. Açıklamama izin verin. Bir keresinde bir pastör vaazına şu cümleyle başlamıştı: “Hepimiz üzümüz”. Sözleri biraz komik gözüküyordu, ama hayatımın zorlu mevsimlerimden biri olan bu dönem için en etkileyici vaazlardan birini duymak üzereydim. Kutsal Ruh gerçeği ve vahyiyle kalbime derinden dokunmaya başladı ve bugün bu benim sizin için olan duam olacak.

Üzümler ve şaraplar Kutsal Kitap’ta birçok yerde referans olarak verilmiştir. İsa’nın kendisi bu Yahudi geleneğini  ve yaşamını bizim kim olduğumuzu ve kendisinin kim olduğunu göstermek için kullanmıştır. Asmadaki üzümler olgunlaştıklarında, toplanırlar ve büyük bir ezme haznesinde istiflenirler. Eski zamanlarda bu üzümler, kireçtaşından oyukların içinde ayaklarla ezilirdi. Üzüm suları kabuklarına temas ettiğinde, fermantasyon başlardı. Ezilen yer üstteydi ve fermantasyonun gerçekleştiği kısım dipte çukurda kalırdı. Böylece tüm meyve suları aşağıya akarken kabarcıklanır ve fermente olurdu. Bu noktada durup fermantasyonun çok kötü koktuğunu söylemeliyim.

Hayatında hiç “ezildiğiniz” bir dönem oldu mu? Zulüm, yabancılaşma veya yetersizlik hisleriyle dolu bir zamandan geçtiniz mi? Hiç kimse böyle hissetmekten hoşlanmaz ama Kutsal Kitap düşmanın kötülük tasarladığını söyler, ama Tanrı onu iyiliğe çevirir (Yar. 50:20). Mezmur 37:25’te, doğru insanın terk edildiğini, soyunun ekmek dilendiğini hiç görmedim diyor. Hayatın sizi nerelere götürdüğü önemli değildir. Tanrı sizi görür ve geri döndürecektir. Sadece O’na sarıl.

Hikayemize devam edersek, sonunda çökeltiler ve şarap ayrılır, ardından şarap, kilden yapılmış kavanozlara veya şarap tulumlarına dökülürdü. Ardından birkaç gün güneşten uzak tutulurdu. Günümüzdeki  şarap yapımında bile, en iyi şaraplar ışıksız karanlık bir odada kapalı bir kaba konularak elde edilir. Çünkü fermantasyon karanlıkta gelişen laktik asit bakterileriyle olur. Bu da şarabın tadını etkiler. Bazı durumlarda, şarap karanlıkta bir rafta ne kadar uzun süre kalırsa o kadar iyi olur.

Hayatımda gerçekten o şarap gibi karanlıkta olduğum uzun mevsimler oldu ve şunu söyleyeyim; laktik asit bakterileri yüzlerce kat çoğaldı. Kendimi çok yalnız hissettim, tamamen unutulmuş, tamamen terk edilmiş ve gözlerden ırak. Bu son derece acı verici bir tecrübeydi. Tanrı’nın ve benim için dua eden bir topluluğun lütfuyla dayanabildim ve Rab beni yedi yıllık bir kuraklıktan çıkardı. Belki siz de o çölde yürüyorsunuz ve Tanrı’nın sizi böyle bir kuraklıktan çıkardığını hissediyorsunuz; ya da daha önce hiç böyle bir tecrübe yaşamamışsınız. Unutmayın bir noktada hepimiz bu çöl yaşamını tecrübe edeceğiz; ancak siz burada kalarak boşa zaman harcamayın. Çölde Rab ile birlikte derin ve değerli anlar yaşadım. Bunu asla tekrar yaşamak istemesem de, Tanrı beni tekrar buraya yönlendirirse O’nun benimle birlikte olacağını biliyorum.

İsa benden yeni bir şarap yapacak.

Şarap yapım sürecini hatırlayınca, İsa’nın bizden yeni şarap yapma düşüncesi pekte çekici gözükmüyor. İsa’nın  öğrencisi olmanın bir parçası da İsa gibi olmaktır; çarmıhımızı alıp hayatımızın her alanında O’nun peşinden gitmeliyiz.

İsa’nın öğrencisi olmak, Rab’bi sevmek, önce O’nun krallığını aramak, komşumuzu sevmek ve öğrenci yetiştirmektir. Tüm bunları yaparken Kutsal Ruh’un gücüyle Tanrı bizi doğru hale getirmek için çalışmaktadır. O bizi iyileştiriyor. Düşüncelerimiz değişir, davranışlarımız değişir, konuşmamız değişir ve içten dışa dönüşmeye başlarız!

Belki şu an zorluklardan geçiyorsunuz. Bazı büyük zorluklarla karşı karşıyasınız, önünüzde adeta devler var, bazı dağlar sizi çepeçevre sarmış gibi gözüküyor ve tıpkı o ezilmiş üzüm gibi hissediyorsunuz. Yalnız ve karanlıkta hissediyorsunuz. Yine de cesur olun. Rab’bin varlığı, duygularınız veya O’nu algılama yeteneğinizce belirlenmez. Tanrı her yerdedir ve O sizinledir. Tek yapmanız gereken O’nu çağırmaktır. Gözlerini senden çevirmeyecek, çünkü O’nu arayanlar, O’na ihtiyacı olanlar O’nu bulacaklar.

Lütfen pes etmeyin. Daha önce ben de bunlardan geçtim; Zihinsel ve duygusal bir çöküntü yaşadım. Kendinizi kaybolmuş hissedebileceğinizi biliyorum. İhtiyacınız varsa danışmanlık alın ve Tanrı’nın sizinle olduğunu bilin. Başkasının ne söylediği ya da düşündüğü önemli değildir. Buna siz de dahil.

Tanrı hayatınızda çalışıyor. Gerçek değişim, sevgisinin ve varlığının dönüştüren gücüdür. Rab’bin güçlü dünyasına tanık olmak ne harikadır!

İsa bizden yeni bir şarap yapıyor!

Babamız Tanrı,


Bana olan lütufkar sevgin için teşekkür ederim. Dünyanın varoluşundan önce, beni biliyordun. Rab, düşüncelerimi biliyorsun, arzularımı biliyorsun; Gözlerimi yalnız sende tutmayı seçiyorum.

Ne kadar zor olursa olsun, seninle yürümeyi seçeceğim. Çünkü Senin sözlerin sularda geçerken bile benimle olacağını söylüyor. Yol olmayan yere yol yapar ve beni oraya ulaştırırsın. Mirasım güvendedir, endişelenmeme gerek yok. Çünkü ben senin çocuğunum, Mesih’le ortak mirasçıyım.

İsa, bana senin gibi nasıl yaşayacağımı öğretir misin? Bana çölde yürümeyi öğretir misin? Bedeli ne olursa olsun, Sözünün gerçeğinde kök salmak istiyorum. Öyle ki, bu dünyadaki zorluklarla sarsılmayayım. Arıt beni. Dönüştür beni. Ezilmeyeceğim çünkü benimlesin. Zafer kazanıldı; sadece dayanmaya ihtiyacım var. Bugün düşmanın yalanlarını kovuyorum. Tanrı’dan olmayan sahte esenliğe götürecek denenmeleri reddediyorum. Senden vazgeçmeyeceğim çünkü Sen benden vazgeçmedin. Önümdeki yarışı bitireceğim. Başımı kurtuluş miğferiyle süslüyorum ve her gün Rab’bin yüceliği için kutsanmış kızlar/oğullar olarak Mesih’in düşüncesini kabul ediyorum.
 

 Bunu, İsa Mesih’in güçlü adıyla dua ediyorum! AMİN

Çarmıhtaki Güç

Çarmıh,  Hıristiyanlık için bir sembolden çok daha fazlasıdır. İsa’nın özgürlüğümüz için ödediği bedelin güçlü bir hatırlatıcısıdır. Çarmıhtaki ölümü bizi ölümün ve yok oluşun gücünden kurtardı ve Tanrı ile sonsuz bir yaşam sürmemizi  sağladı.

Adem ve Havva, Tanrı’ya karşı günah işlediğinde, bu dünyaya gelen herkesin bizi Baba Tanrı’dan ayıran günahla doğacağı anlamına geliyordu. O’nunla tekrar barıştırılmanın tek yolu, Oğlu İsa’dan geçer. İsa, dünyaya insan olarak geldi. Günahsız bir hayat sürdü, günahımızı üzerine aldı ve çarmıhta öldü. Kendi Babası, O’ndan ayrılmalı ve İsa’nın bizim cezamızı ödemesine izin vermeliydi.  Üç gün sonra, İsa tekrar dirildi ve ölümü, cehennemi mağlup etti. Yuhanna 14: 6’da İsa Tomas’a “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan kimse Baba’ya gelemez.” dedi. İsa, tek yoldur.

İsa’nın ölümü ve dirilişi bize yalnızca Baba Tanrı’ya dönme hakkını vermedi; aynı zamanda İsa bizim için lanetlendi ve bizim lanetten kurtulmamız için bir yol sağladı. Galatyalılar 3:13, “Mesih, bizim için lanetlenerek bizi Yasanın lanetinden kurtardı. Çünkü, ‘Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir’ diye yazılmıştır.” der.

Kurtuluş armağanını kabul etmek, bize Tanrı’nın ailesine giriş izni sağlar. Efesliler 1: 5, Tanrı’nın, İsa Mesih aracılığıyla kendisine oğullar olalım diye bizi önceden belirlediğini söyler. Tanrı’nın ailesine ait olmak, asla yalnız olmadığımız anlamına gelir. Tanrı’nın oğlu veya kızı olmak göksel mirası aldığımız anlamına gelir. Efesliler 1:11 diyor ki, “Mesih’le bir olarak Tanrı’dan miras aldık.”

Mesih’le bir olmak bizi yeni bir yaratık yapar. Günah doğamız Mesih’le gömüldü ve şimdi yeni bir doğamız var. 2. Korintliler 5:17, “Bir kimse Mesih’teyse,  yeni yaratıktır eski  şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” Günahlı doğamız artık davranışlarımızı yönetemez. Bize İsa gibi yaşama gücü verilmiştir.

İsa aynı zamanda şifa ve kurtuluşumuz için bir bedel ödedi. Hastalık ya da zayıflık bize saldırmaya çalıştığında, dayanmalı ve bedenlerimizde bir yetkisi olmadığını ilan etmeliyiz. İsa sadece özgürlüğümüz için ölmedi, şifa almamız için dövüldü ve yaralandı. Yeşaya 53: 5, “Oysa bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza O’na verildi. Bizler O’nun yaralarıyla şifa bulduk.” Hastalığın bedenlerimizi işgal etme yetkisi  yoktur. Sağlıkta yürümemiz için bedelini Rab ödedi.

İsa çarmıha gerildi, dövüldü ve yaralandı. Ruhu, canı ve bedeni özgür olmamız için bizim yerimize öldü. Bu gerçeği kabul etmeli ve bize verilen özgürlükte yürümeliyiz. Düşman bizi her şekilde caydırmaya çalışacaktır. Ama biz imanla dayanmalı ve zafer kazanmalıyız.

Mesih’te Bereketli Bir Yaşam

Tanrı’nın bereketi nedir? Bereket birkaç şey anlamına gelebilir. Bir tanım şöyledir. Kutsal hale getirmek, kutsallaştırmak veya ilahi iyilik ve korumayla donatmaktır. Efesliler 1: 3, Göksel babamızın bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olduğunu söyler. Bu, Tanrı’nın ailesinin bir parçası olduğumuzda Tanrı’nın bize manevi hazineler sağladığı anlamına gelir. Süleyman’ın Özdeyişleri 10:22, “Rab’bin bereketidir kişiyi zengin eden, RAB buna dert katmaz.” der.  Rab’bin bereketleri hayatımıza sevinç getirir!

Kutsal yazılar, Tanrı’nın halkını bereketlemeyi sevdiği birçok yöntemi ortaya koymaktadır. O bize elinden gelenin en iyisini yapmak isteyen sevgi dolu bir Tanrı’dır. Bereket; servet, sağlık, miras, toprak ve bolluk olarak tanımlanabilir. Kutsal Kitap bize açıkça Tanrımızın bir yoksunluk tanrısı olmadığını, O’nun yeterli olandan daha fazlasını veren bir tanrı olduğunu gösterir. Yuhanna 21, öğrencilerin teknelerinde balık avlamak için çıktığını, ancak hiçbir şey yakalayamadığını anlatır. İsa, kıyıda göründüğünde, onlardan ağlarını tekrar atmalarını istedi.Bunu yaptıklarında ağlarında o kadar çok balık vardı ki, ağları tekneye çekemediler. Bu resimde ne görebiliriz? Rab, bolluk sağladı.

Tanrı, O’nun bereketlerine ulaşmamızı sağlayan ilkeleri sözünde belirlemiştir. İtaatle yürüdükçe, göklerle anlaşmaya vardık. Mesela, eğer ondalık verirsek, Tanrı çekirgelerin mahsullerimizi yemeyeceğini ve asmamız olgunlaşmadan üzümünün düşmeyeceğini söylüyor. Başka bir deyişle, düşmanın bizden çalma hakkı yoktur. Eğer cömertçe ve özgürce verirsek, bereket çocuklarımızın üzerine olacaktır. Tanrı, iyiliksever olduğumuzda, bizimle olacağa söz verir.

Mezmur 37, Tanrı’yı ​​bekleyenlerden ve doğruluğu arayanlardan bahseder. Onların ülkeyi miras alacağından bahseder. Bol refah ve huzurla onları memnun edeceğini vaat eder. İyi ve dürüst insanın adımları Rab’be yöneliktir ve O, onların yolunu bereketler.

Tanrı insanları ve ulusları bereketlemeye isteklidir. İsrail, Rab tarafından kutsanmış bir ulustu. Bütün uluslar, İsrail’in Tanrı’nın seçilmişi ve göz bebeği olduğunu biliyordu. Tanrı, İsraillilerin düşmanlarını yenmelerini, savaşlardan sonra ganimetlerini ve topraklarını almalarını sağladı. İsrailliler esaret altında bile çoğaldılar. Tanrı’nın halkı O’nun iyiliğini ve bereketlerini taşır.

Tanrı sözüne itaat ederek ve O’nun güçlü gerçeklerini hayatlarımıza uygulayarak kendimizi bereketli bir noktaya koyabiliriz. Biz bu gerçeklerde yürüdükçe, Tanrı vaatlerini yerine getirecek ve halkına bereketlerini dökecektir.

Ruhsal Savaş Duası

Ruhsal savaş duası, Tanrı’nın bize ruhsal düşmanlarımızı yenmemiz için verdiği bir silahtır. Ruhsal düşman, insan olmayan, bedende değil, görünmeyen alemde yaşayan düşmanlardır.  Efesliler 6:12, savaşımız insanlara karşı değil, yönetimlere, hükümranlılara, bu karanlık dünyanın güçlerine, kötülüğün göksel yerlerdeki ruhsal ordularına karşıdır der. Düşmanımız insan olmadığı için insan silahlarıyla savaşamayız.

Düşmanımız şeytan ve onun orduları bize fiziksel olarak değil, ateşli oklarla saldırır. Ateşli ok aklımıza, arzularımıza ve duygularımıza  karşı çıkan sözler, lanetler ve düşüncelerdir. Bu saldırılar fiziksel olmasalar dahi bedenimizi etkileyebilirler. Düşman bize zarar vererek, onun yalanlarını ve aldatmacalarını kabul etmemizi sağlar.

Bu saldırılara karşı nasıl korunabiliriz? Bir yol Efesliler 6’da belirtildiği gibi ruhsal zırhımızı giymektir. Tanrı bize, düşmana karşı durmamıza ve direnmemize yardımcı olması için zırhını vermiştir. Böylece ruhun kılıcı olan Tanrı’nın sözünü de ruhsal savaş dualarında kullanabiliriz. Bu, düşmanımızı susturmak için kullanılan bir saldırı silahıdır. Şeytan bizi yutmaya çalışan bir aslan gibi dolaşırken, Tanrı’nın sözünü ilan etmemiz ona karşı kullanabileceğimiz bir kılıç gibidir. Dualarımız göklere ulaştığında, ruhsal dünyadan gelip bizim adımıza savaşacak melek ordularının yardımı gelir. Kutsal Ruh tarafından yönlendirilerek meleklerimizi çağırmak için Tanrı’nın sözünü kullanırız. Hangi bildirilerin ve duaların düşmanı yeneceğini Tanrı bilir. O’nunla işbirliği yaptığımızda bu savaşın kazanıldığını göreceğimizden de emin olabiliriz.

Savaş duasını kullanmak, düşmanlarımızın mağlup olmasını istiyorsak izlememiz gereken bir yoldur. Savaşa katılmamak, Hristiyanlar için bir seçenek değildir. Şeytan, Tanrı’ya ait olduğumuzda bizi görmezden gelmez veya bizi göz ardı etmez. Doğal olarak Şeytan’ın düşmanları oluruz. Bu nedenle, Mesih’te zaferli bir yaşam sürmek istiyorsak, silahlarımızı ve cennetin stratejisini bilmemiz çok önemlidir.

Sınırlar

Duygusal olarak sağlıklı insanlar kim olduklarını ve yaşamlarında neye izin vereceklerini bilirler. Kabul edilemez davranışların hoş görülemeyeceğini açıkça ifade edecek kadar kendilerini ve başkalarını severler. Duygusal olarak sağlıklı insanlar, başkalarının seçme özgürlüğüne izin verir ve aynı şeyi beklerler. Bu sağlıklı çizgilere sınırlar denir. Sınırlar, başkalarından ne beklediğinle ilgili net hatlardır.

Yaralı kişiler sınırlar yerine duvarlar örerler. Sürekli saldırıdan korktukları için, bu duvarları inşa ederek kendilerini acıdan korumaya çalışırlar. Genellikle yaralı, korku dolu, kafası karışık ve kendilerine acımakla meşguldürler. Beklentileri hakkında açık bir şekilde iletişim kurmak yerine, kendilerini diğer insanlardan mahrum ederler. Genellikle sağlıksız insanlar sınır koyma hakkına sahip olduklarına inanmazlar; bu yüzden açıkça iletişim kurmak yerine, başkalarına karşı pasif saldırgan olurlar. Gerçekte bu, beklentiler hakkında açık sözlü olmaktan çok daha zararlıdır.

Tanrı, bize kendimizi sevdiğimiz gibi komşumuzu da sevmemizi söyledi. Başkalarını sevmek için kendimizi sevmeliyiz. Bu kendimize saygılı davranılması için izin vermemiz anlamına gelir. 

Hayatınıza baktığınızda kötü muamele görmenize izin verdiğinizi fark ediyorsanız, bunu hemen değiştirebilirsiniz. Kendinizi doğru şekilde sevmediğiniz için tövbe ederek başlayın. Tanrı’dan değerinizi size O’nun gözlerinden göstermesini isteyin. Ne de olsa O’nun için Oğlunu feda edecek kadar değerlisiniz. Bu esini Tanrı’dan aldıktan sonra, başkalarıyla sevgiyle iletişim kurmaya başlayın. Böylece saygısız ve sevgisiz davranışlara katlanmayacağınızı bilsinler.  Açık, sağlam ve saygılı olun. Bazıları buna uyacak, bazıları uymayacaktır. Ayrılmalarına izin verecek kadar onları sevin. Onlardan ayrılabilecek kadar da kendinizi sevin.

Mesih’teki Güven

Güven, kişinin kendi yeteneklerini ve niteliklerini bilmesinden kaynaklanan kendine güvenme hali veya kendine güvenme duygusudur. Fakat Mesih’teki güven nedir?

Mesih’teki güven, Tanrı tarafından ilahi bir amaç ile yaratıldığımızı bilmektir. Tanrı bizi tesadüfen yapmadı veya gelişigüzel tasarlamadı. O bizi benzersiz ve planlı bir şekilde yarattı. Genlerimizin her bir detayı, Yaradan tarafından dünyadaki bir amacı yerine getirmek için yapıldı.

Genetik yapımızın bir başkasıyla aynı olmadığını bilmek akıl almazdır. Parmak izlerimiz bile eşsizdir. Tanrı’nın başka hiç kimsede olmayan bir yönünü temsil ediyoruz. Bu bize seçildiğimizi gösterir ve başkası gibi yaratılmadığımıza dair bir güven duygusu sunar.

Yaşamlarımızda Tanrı’nın planını yerine getirmek, O’nunla olan ilişkimize bağlıdır. Romalılar 11:29, Tanrı’nın armağanlarının ve çağrısının geri alınamayacağını söylüyor. İçimize hayatlarımızda gözükecek hazineler yerleştirdi. Eğer yaratıcımızla ilişkide olmadan yaşarsak, yaratıldığımız nihai amaca asla erişemeyiz. Ancak, O’nunla ilişkide olursak, Tanrı’nın yaşamımız için planını yerine getirmemizi büyük ölçüde sağlayacağını biliyoruz. Yuhanna 15, Eğer O’nda kalırsak ve Sözleri bizde kalırsa, ne istersek bize verileceğini ve bunun Baba’yı yücelteceğini söyler.

Cesaret, güvenden doğar. İsa, çarmıhtaki fedakârlığı sayesinde Tanrı’nın tahtına yaklaşmamız için gereken bedeli ödedi. Tanrı, bizi merhamet ve lütfa ihtiyacımız olduğunda cesaretle ve güvenle tahtına yaklaşmaya davet ediyor. Kendisine yaklaştığımızda, O’nun çocukları olarak bize olan vaadine ve sadakatine göre davranacağından emin olarak bizden asla uzaklaşmayacağını biliriz. Tanrı’nın bizi kendi benzerliğinde yarattığını ve ihtiyaç duyduğumuzda, O’na gelmekte özgür olduğumuzu hatırladığımızda bu yaşamda güvenle yürüyebileceğimizden emin olabiliriz. Bizi asla terk etmeyecek ve bizi asla bırakmayacaktır!

Şefkat ve Merhamet

Şefkat ve merhamet, sevgi dolu bir kalpten gelir. Şefkat, ihtiyaç içinde olduğunu gördüğümüz kişilere değer vermektir. Şefkat, kalpleri harekete geçirir. Aynı zamanda bir gün yardıma ihtiyaç duyduğumuzda şefkatli bir yürek, bizi ziyaret edecektir. Şefkat, bizi merkezinde durduğumuz kendi dünyamızdan çıkarıp, başkalarını önemseyen daha geniş bir bakışa götürür.

İsa, yeryüzünde yaşarken şefkatle davrandı.  Şefkat, O’nu hastaları iyileştirmeye ve kötü ruhları kovmaya iten şeydi. İsa, O’nun öğretisini işitmek için toplanan aç kalabalıkları doyururken, şefkat gösterdi. Yeşaya 30:18, Rab’in bize karşı çok lütufkar olduğunu ve şefkat göstermek için harekete geçeceğini söyler. O bir Tanrı’dır ve O’ndan özlemle beklediğimiz şefkati bize verecektir.

Yeşaya’daki birçok ayet Tanrı’nın merhametini anlatır. Yeşaya 49:10 “Acıkmayacak, susamayacaklar, kavurucu sıcak ve güneş çarpmayacak onları. Çünkü onlara merhamet eden kendilerine yol gösterecek Ve onları pınarlara götürecek.” der. Uzak olmayan ama ihtiyaçlarımızla ilgilenen bir Tanrımız var. Yeşaya 49:13’teyse “Ey gökler, sevinçle haykırın, neşeyle coş, ey yeryüzü! Ey dağlar, sevinç çığlıklarına katılın, Çünkü RAB halkını avutacak, ezilene merhamet gösterecek.” der. O, çocuklarını gerçekten seven bir Babadır.

Başkalarına duyulan merhamet, şefkatten doğar. Merhamet, hak etmeyeni bile bağışlar. Birileri yanlış yaptığında, merhamet hatalarının hesabını tutmaz. Merhamet borçluya özgürlük verir. Öğrencileri İsa’ya nasıl dua edeceklerini sorduğunda, İsa bu konuyu ele aldı. Öğrencilere onlara borçlu olanları affetmelerini buyurdu; böylece onların da borçları affedilebilecekti. Bu yüzden biz merhamet gösterdiğimizde, Tanrı da merhamet gösterir.

İsa, yeryüzündeyken bize bıraktığı örnekteki gibi, başkalarına şefkat ve merhamet göstermemiz çok önemlidir. Bu sadece Tanrı’nın kalbini bize göstermez, şefkat ve merhamet ekmekle aynı zamanda tüm bu şefkat ve merhameti kendi yaşamlarımız için elde etmeyi ümitle bekleyebiliriz.